Bipolar bozukluk, erken yaşlarda başlayan, bireylerin ruh hallerinde çok dalgalanmalar yaşadığı ve fonksiyonelliğin bozulduğu kronik bir hastalıktır. Genetik faktörler, nörotransmitter düzeyleri ve çevresel etkenler hastalığın oluşumunda rol oynamaktadır. Dünya Sıhhat Örgütü’ne nazaran bipolar bozukluk, yeti yitimine en fazla neden olan altıncı hastalıktır. Tedavi sürecinde ilaç ve psikoterapinin kombinasyonunun daha tesirli olduğu belirtilmektedir. Bilişsel-davranışçı terapi, farkındalık temelli bilişsel terapi ve toplumsal ritim terapisi üzere yaklaşımlar hastalığın idaresinde değerlidir.

İki uçlu bozukluk, DSM sistemlerinde farklı hallerde sınıflandırılmış olup DSM-5’te bipolar bozukluk tip 1, tip 2, siklotimik bozukluk ve başka alt kategorilere ayrılmıştır. Tip-1 bipolar bozuklukta en az bir manik periyot bulunurken, tip-2’de hipomani ve majör depresyon devirleri görülmelidir. Süratli döngülü bipolar bozukluk, bir yıl içinde dört yahut daha fazla epizod yaşanmasıyla tanımlanır ve bayanlarda daha sık görülür.

Klinik Görünüm ve İşlevsellik

Bipolar bozukluk ortalama olarak erkeklerde 18, bayanlarda 20 yaşında başlar. Lakin teşhis konması ekseriyetle gecikmektedir. Hastaların %40’ı öncelikle depresyon yahut diğer ruhsal bozukluklarla yanlış teşhis alabilmektedir. Manik devirler süratli başlayabilir ve tedavi edilmezse 3 ay sürebilir. Bipolar bozukluğu olan bireylerin intihar oranı genel nüfusa nazaran 30 kat daha yüksektir. Hastalık sıklıkla tasa bozuklukları ve unsur kullanım bozuklukları ile birlikte görülmektedir.

İşlevsellik açısından bakıldığında, hastaların sırf semptomlarının düzeltilmesi kâfi değildir; toplumsal, bilişsel ve mesleksel fonksiyonelliğin de ele alınması gereklidir. Çalışmalar, bipolar bozukluğu olan hastaların his düzenleme stratejilerinde zorluk yaşadıklarını ve bunun işlevselliklerini olumsuz etkilediğini göstermektedir.

Duygu Düzenleme Stratejileri ve Bipolar Bozukluk

Duygu düzenleme, bireylerin farklı durumlarda hislerini denetim edebilmesini sağlayan bilişsel ve davranışsal süreçleri kapsar. Bipolar bozukluğu olan bireylerde his düzenleme zahmetleri yaygındır. Araştırmalar, bu şahısların uyumsuz stratejileri daha fazla kullandığını ve olumlu his düzenleme hünerlerinde zorluk yaşadıklarını göstermektedir.

Duygu düzenleme zahmetleri, hastalığın şiddetini ve tekrar etme mümkünlüğünü artırmaktadır. Manik periyotlarda hastalar olumlu hisleri düzenlemekte, depresif periyotlarda ise olumsuz hislerin tesirini azaltmakta zorlanmaktadır. Bu nedenle, tedavi süreçlerine his düzenleme hünerlerini geliştirmeye yönelik psikoeğitim ve terapötik yaklaşımlar entegre edilmelidir.

Tedavi Yaklaşımları

Bipolar bozukluğun tedavisinde temel amaçlar; akut atakların denetim altına alınması, fonksiyonelliğin korunması, hastalığın tekrarlarının önlenmesi ve uzun vadede psikososyal güzelleşmenin sağlanmasıdır. Tedavi süreci çoklukla ilaç tedavisi ve psikoterapikombinasyonunu içermektedir.

Bipolar bozukluk tedavisinde kullanılan ilaçlar dört ana kümeye ayrılır:

1. Duygu durum düzenleyiciler: Lityum, valproik asit ve karbamazepin, manik atakların önlenmesinde ve uzun vadeli stabilizasyon sağlanmasında tesirlidir. Lityumun intihar riskini azalttığı bilinmektedir. Lakin bu ilaçların nizamlı kullanımı gereklidir ve kan düzeylerinin takibi kıymetlidir.
2. Antipsikotikler: Olanzapin, risperidon, ketiyapin ve aripiprazol üzere ikinci kuşak antipsikotikler, hem mani hem depresyon periyotlarında kullanılabilir. Bu ilaçlar, süratli tesir göstermesi nedeniyle manik ataklarda sıklıkla tercih edilmektedir.
3. Antidepresanlar: Bipolar depresyon tedavisinde, ketiyapin, fluoksetin-olanzapin kombinasyonu ve lurasidon üzere antidepresanlar kullanılmaktadır. Lakin, antidepresanların tek başına kullanımı manik epizodları tetikleyebileceğinden, his durum düzenleyiciler ile birlikte uygulanmalıdır.
4. Benzodiazepinler: Şiddetli manik ataklarda yahut hastanın çok ajitasyon yaşadığı durumlarda kısa periyodik olarak kullanılabilir. Fakat uzun vadeli kullanımı bağımlılık riski taşıdığı için dikkatli olunmalıdır.

İlaç tedavisinin yanı sıra, psikoterapi bireylerin hastalığı yönetme marifetlerini geliştirmelerinde değerli bir rol oynar. En yaygın kullanılan psikoterapötik yaklaşımlar şunlardır:

• Bilişsel-Davranışçı Terapi (BDT): Bipolar bozukluğu olan hastalarda olumsuz fikir kalıplarını değiştirmeye, his düzenleme hünerlerini geliştirmeye yardımcı olur.
• Aile Terapisi: Aile bireylerinin hastalığı anlaması ve destekleyici bir ortam oluşturması için kıymetlidir.
• Kişilerarası ve Toplumsal Ritim Terapisi: Bireylerin biyolojik ritimlerini düzenleyerek, uyku nizamlarını ve günlük aktivitelerini stabilize etmeyi emeller.
• Farkındalık Temelli Bilişsel Terapi: Hastaların gerilimle başa çıkma sistemlerini güçlendirmeye ve hislerini daha sağlıklı bir halde düzenlemeye yardımcı olur.

Bipolar bozukluk, bireyin psikososyal fonksiyonelliğini değerli ölçüde etkileyen ve hayat kalitesini düşüren bir hastalıktır. Bu nedenle tedavi sadece akut belirtileri denetim altına almakla kalmamalı, hastaların uzun vadeli fonksiyonelliğini de artırmayı hedeflemelidir.

Tedavi sürecinde dikkate alınması gereken teklifler:

• Hastaların ilaçlarını nizamlı kullanması ve doktor kontrolünde olması gerekmektedir.
• Psikoeğitim programları, hastaların hastalık hakkında bilgi sahibi olmasını ve erken belirtileri fark etmelerini sağlayarak tekrarları önleyebilir.
• Aile takviyesi ve toplumsal etrafın bilinçlendirilmesi, hastaların güzelleşme sürecini olumlu istikamette etkileyebilir.
• Duygu düzenleme marifetleri geliştirilmeli ve bireylerin gerilimle başa çıkma usulleri desteklenmelidir.
• Bipolar bozukluk ile ilgili daha fazla araştırma yapılmalı, ferdî farklılıklar ve bilişsel alt kümeler göz önüne alınarak şahsileştirilmiş tedavi yolları geliştirilmelidir.

Sonuç olarak, bipolar bozukluğun aktif tedavisi için multidisipliner bir yaklaşım gereklidir. İlaç tedavisinin yanı sıra psikoterapi, aile takviyesi ve toplumsal fonksiyonelliğin artırılmasına yönelik müdahaleler bir ortada ele alınmalıdır. Uzun vadeli düzgünleşme, yalnızca semptomların azalmasıyla değil, bireyin günlük ömrünü sürdürebilmesi ve manalı ilgiler kurabilmesiyle mümkündür.